3 Nisan 2009 Cuma

Eriyen Saatler

Mehmet Tekin

Dehalık ve delilik arasındaki cılız çizgiyi ince bıyıklarında sembolleştiren ressam, heykeltıraş, fotoğrafçı ve daha nicesi... Sanatın bir çok dalında "ben varım" cümleciğini başarıyla söyleyebilen Dali'nin; herkes gibi benimde en ilgimi çeken eserleri resim alanından. Resimlerinden ise bakmaktan en zevk aldığım resmi "belleğin azmi" isimli tablosu... Kimileri ona yumuşak saatlerde diyor, ama ben ona verilen isimlerden en çok "eriyen saatler"i beğeniyorum.

Salvador Dali ve belleğin azmine sevgim ve hayranlığım bir münazara çalışmasıyla başladı. Münazarada konumuz "sanat için zeka önceliklidir" idi. Bu görüş için bir ön çalışma yaparken ansiklopedik bir siteni arama motoruna tezimizi yazdım; sonuçların en üstünde "Salvador Dali" vardı... Bu isme tıkladığımda kedisiyle fotoğraf çekilmiş, ilginç surat ifadeli, ince bıyıklı, Asya ezgilerini taşıyan şatafatlı kıyafetler içinde çok farklı bir adam vardı karşımda. Sayfayı biraz indirip çizdiği resimleri, çektiği fotoğrafları, Walt Disney ile olan çalışmalarını gördükçe ona karşı olan merakım katlanarak arttı.
Resimleri arasında tabii ki de en hoşuma giden "belleğin azmi" olmuştu. Tüm bunlardan sonra Salvador Dali 'den çok onun resmi olan "belleğin azmi" üzerinde düşünmeye başladım. Ne demekti belleğin azmi? Neye karşı azim ediyordu? Tabloyu biraz daha inceleyince saatlerin akıyor gibi olduğunu görmek çok zor olmadı. Demek ki; bu azim, bu direnç akıp giden zamana karşıydı, unutmamak istediklerimize karşı... Neydi peki bu unutmamak istediklerimiz? İhtiyarlaştıkça unutmaktan korktuğumuz bilgiler miydi? Ailemizin, dostlarımızın, sevgilimizin, o aklımızdan hiç çıkmamasını istediğimiz isim ve suretleri miydi? Her şey bir yana; hayatımızın altın sahneleri olan; okumayı öğrenip kırmızı kurdele alışımız, başarılı olduğumuz bir konuda ilk ödül alışımız veya ilk aşık oluşumuz gibi olaylar mıydı yoksa... Belki de yanılıyorum, belki de akıp giden zamanda, "belleğin azmi" unutmamak istediklerimize karşı değil de, unutmaya çalıştıklarımıza karşıydı. Bu düşünceyi aklıma tabloda üç saatten biri olan, ters biçimde duran ve sırt bölgesinden karıncalar çıkan cep saati getirdi. Karıncalar, kötüye kullanılan zamanın, zaman sıfatını istemeyip başka bir bedende zamanı geriye sarmaya çalışmasıydı sanki... Kötülükle geçirdiğimiz, boşa akıtıp ziyan ettiğimiz zamanlar bizden kurtulmaya çalışıyor gibiydiler. Belleğimizse hem bu boşa geçen vaktin acısını unutmak, hem de kötülükle geçen zamanın verdiği pişmanlığı silmek istercesine direniyordu sanki. Tablonun orta kısmında bulunan ve Salvador Dali'nin bundan başka birkaç resminde daha gördüğümüz gözleri kapalı, burundan saç başlangıcına kadar, zamanının yükünü kaldıramamışcasına yere düşmüş profilden bir insan kafası... Kapanmış göz kapaklarındaki kirpiklerin uzunluğu, sanki insanın unutmak istedikleri zamanları unutmaya çalışırken geçen o sıkıcı vakitleri simgeliyordu. Aynı zamanda sanki kirpikler insanın o unutmak istemedikleri hatıraları unutmamak istercesine sonsuzluğa uzanıyor.
Eriyen saatler, tüm bu anlamların dışında, bir şey daha anlatmaya çalışıyordu bence. Çelimsiz bir dal üzerinde eriyip, akan cep saati, zamanının ne kadar hızlı akıp gittiğini bizlere gösteriyordu. Bir uçurumdan aşağıya düşerken tutunup kurtulduğumuz bir dal, bizim için ne kadar önemli ise, yaşamımız da zamanın bu kadar mühim bir olay olması, “yumuşak saatler”, benim ben olduğuma emin olduğum kadar iyi anlatıyor.
Tüm bunları gördükten sonra bu resmi ve Salvador Dali'yi neden bu kadar çok sevdiğimi daha iyi anladım. Çünkü o, resimlerinde bir şey anlatma çabası veriyordu. Hem de anlattığı şeyi herkesten farklı bir şekilde anlatıyordu. Zaten kendinde bulundurduğu Avangart, Sürrealist, Kübist, Dadaist gibi kavramlarda onun ne kadar yetenekli olduğunu kanıtlıyor. En basitinden "Yumuşak Saatler" de bunu görmek mümkün. Bazıları bu resmin güneşte eriyen Cemembert peynirinden bakılarak çizildiğini söyleyebilecek kadar basit düşünse de, bence; eriyen peynirden etkilenerek, zaman gibi zor anlatılabilecek bir olaya harika bir şekilde ruh ve hareket vermiştir. Ben hala böyle düşünen insanlara Salvador Dali'nin bir sözüyle öneride bulunuyor, yazımı burada noktalıyorum; "dahi değilsen bile öyle davran..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder